21 Ocak 2014 Salı

Keşke

     “Merhaba.”
     “Selam.”
     “Nasılsın abi?”

     Sadece baktı. Kısa sürdü muhtemelen. Ardından el kol hareketleri ile, farklı bir gün farklı bir zamanda belki de ne olduğunu anlayamayacağım, “Ben de bilmiyorum ki,” anlamına gelen garip hareketlerde bulundu.
     Fark etmiştim. Hangimiz ne biliyoruz ki?
     Ardından bir süre boş boş oturduk. Onu çöplüğümde ilk ağırlayışım değildi bu, o da alışmıştı artık. O telefonu ile uğraştı, ben bilgisayarımla. Çok konuşmadık, konuşamadık, hazır değildik.

     Bu sefer o sordu: “Nasıl gidiyor?”
     Gülümsedim ve kafamı tekrar monitörüme çevirdim.
     “Boktan?”
     “Yeterli bir tabir mi dersin?”
     “Yeterlisini bulabilir misin?”
     Bir daha gülümsedim.

     Birkaç saat öylece akmıştı; sadece akmıştı. Ardından sessizliği bozan yine o oldu:
     “Dışarı çıkalım mı? Biraz hava alırız.”
     “Almaya yetecek paran var mı ki?”
     Olabildiğince içten gülümsemeye çalışmıştım. Fakat bazen, bazı şeyler ne kadar uğraşsanız da olmuyordu. Üzerime ceketi atıp terk ettim çöplüğü. Temiz havanın ne faydası olacaksa...

     Çok geçmeden sigarasını eline alıp yakmıştı. Temiz hava anlayışlarımız cidden uyuşmuyordu. Her ne kadar onu bu halde görmekten nefret ediyor olsam da bazen, bazı şeyleri ne kadar uğraşsanız da engelleyemiyordunuz.

     O gün kısa bir yürüyüş yapmıştık. Bir saat gidiş, bir saat dönüş. Yeterli değildi, yetemiyordu. Bacaklarımın ağrıdığını, “Yeter artık, lütfen dur!” dediğini hissedebiliyordum. Ama onu dinlemek istemiyordum.

     “Son sefer saat 11'de,” dedi. “Eve erken gitmek istemiyorum.”
     Onun da bacakları farklı şeyler söylememiş olsa gerek, gördüğümüz en sakin, insandan uzak banka yöneldik. Belki ikimiz de ne istediğimizi bilmiyorduk, ancak istemediğimizi bildiğimiz şeylerden biriydi insanlar.

     Konuşmaya çalıştım. Bilmiyorum, bir şeyleri üzerimden atmak, beni rahatlatacağına inandığım bir eylemde bulunmak istiyordum. Ama bu, bunu ilk deneyişim değildi ki. Düşünceler akıyordu zihnimde. Yakalamaya çalışıyor, belli bir düzene sokmaya, gereksizleri; acı verici olanları atıp sadece sevdiklerimle kalmaya uğraşıyordum. Zihnim bana yardım etmiyordu. Sanki düşmanı benmişimcesine savaşıyordu isteklerimle.
     Ya da ben ne istediğimi bilmiyordum. Ama istemediğimi bildiğim şeylerden biriydi yalnız kalmak.

     Ardından onu hayal ettim. Narin vücudu, tatlı bakışlarıyla bana gülümseyişini.
     “Keşke...” dedim derin bir nefes vererek.

     “Değil mi?”