20 Eylül 2014 Cumartesi

Ne? Aşk mı?

     “Hey Rüzgar, hiç kız arkadaşın oldu mu?”
     “Olmadı.”
     “Ah, hadi ya. Üzüldüm.”
     “Neden?”
     “Yani... Bunca yıl bir kız arkadaşının olmamış olması...”
     “Üzücü bir durum mu?”
     “Değil mi?”

     Nedense hayatımın her döneminde, etrafımda olan kızların bir kısmı bu soruyu daima sorar. Sanki biri gittiğinde öteki yerini doldurmaya çalışıyormuş gibi, bu en büyük eksiğimi(!) bana hatırlatmaktan zevk alırlar.
Fakat gerçekten merak ettiğim şey, neden? Yani neden üzülmeliyim? Neden umursamalıyım? Benim bu şekilde yaşıyor oluşumu garip kılan ne? Kafamı meşgul eden daha farklı unsurların olması ne kadar anormal olabilir? Yorulmuş ve uğraşma isteğimi kaybetmiş olmam, bir ihtimal değil midir bu da?

     “Bence artık bir sevgili bulmalısın. İyi çocuksun.”

     Bu da son nokta olmuştu zaten. Çünkü tüm iyi çocukların bir sevgilisi olmalı. Ayrıca, iyi çocuk olmayı isteyen kim ulan?

Kesit 1
Farkındalık

     “Rüzgar, bi baksana.”

     Sınıfın diğer köşesinden gelen bu ani seslenişe tepkisiz kalmadım. Beni çağıran ufak kız grubuna doğru yöneldim. Suratlarındaki gülümsemeden, keyifli bir sohbetin ortasında oldukları anlaşılıyordu.

     “Senin hiç sevgilin oldu mu?”
     Ansızın 'Yine mi bu soru' diye lanet edercesine geçirdim içimden. Böyle bir soru beklemiyordum açıkcası.
     “Hayır, olmadı.”
     “Hadi ya, hiç mi hoşlandığın biri olmadı.”
     “Bilmem.”
     “Nasıl yani? Hoşlandığın bi kız tipi filan da mı yok?”
     Bunları gerçekten anlatmalı mıyım? Bir yanım soruları geçiştirip gitmem gerektiğini söylüyorken içimdeki farklı bir ses konuyu iyice dalgaya almam gerektiğini belirtiyordu. Belki de öyle yapmalıydım. Bir seferlik onların oyununu oynamanın ne zararı olabilir ki.

     “Belki vardır.”
     “Anlatsana. Merak ettim bak. Nasıl kızlardan hoşlanıyorsun?”

     “Aa... Ben de tam emin değilim ama...”

     Ama... Ama yine de içten içe sevdiğim, sevebileceğimi bildiğim birkaç şey vardı. Bu işler sipariş verir gibi olacak cinsten değil, biliyorum fakat yine de her insanın hoşuna giden birkaç detay vardır. Ve sanırım ben onların ne olduğunu biliyordum. Daha önce bunun üzerine düşünmemiştim. Ancak şu anda, bu soru karşısında biraz kafa yorunca ne istediğimin farkına varmıştım sanki.

     “Sanırım sert kızlardan hoşlanıyorum. Hani, nasıl desem, kendini ve arkadaşlarını ezdirmeyen, dik duran, mücadele eden, yeri geldiğinde karşısındaki insanı dövebilecek...”

     Kendimi fazla kaptırmış olmalıyım, konuşurken beni ciddi bir şekilde dinlediklerini fark etmiştim. İşin içine biraz espri katıp konuyu dağıtmam gereken nokta gelmişti. Belki de geç bile kalmıştım.

     “Ve biraz da bilgisayar oyunları ile arası iyi olsa fena olmaz hani. Gidip de iki el Tekken atalım dediğimde bana 'o ne be?' demesini istemem açıkcası.”
     “Tekken ne be?”
     “Tam olarak bundan bahsediyorum işte. O yüzden hiç şansın yok.”

     Gülmeye başlamışlardı. Eh, beklediğim fırsat da buydu açıkcası. Gereğinden fazlasını anlatmış olduğumu düşünerek yavaş yavaş uzaklaştım yanlarından.
Nedense konuşmam gerektiğini hissettiğim bazı anlarda, ağzımı açtığım saniyeden itibaren söylemem gerekenden çok daha fazlasını söylemiş gibi bir hisse kapılıyorum. Hem içine kapanık hem de pozitif bir insan olmak zor bir iş tabi; bu ikilinin tadı birlikteyken güzel olmuyor genelde.
     Yine de dürüst olmak gerekirse arada konuşmak benim de hoşuma gidiyor. En azından bazı detayları konuşurken fark ediyorum. Misal, birkaç dakika öncesine kadar ne tür kızlardan hoşlandığımı bilmiyordum bile. Şaka bir yana tarif ettiğim gibi bir kız karşıma çıksa direk evlilik teklif ederdim herhalde.
     …

     Dalga geçiyorum tabi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder