“Hey
Rüzgar, hiç kız arkadaşın oldu mu?”
“Olmadı.”
“Ah,
hadi ya. Üzüldüm.”
“Neden?”
“Yani...
Bunca yıl bir kız arkadaşının olmamış olması...”
“Üzücü
bir durum mu?”
“Değil
mi?”
Nedense
hayatımın her döneminde, etrafımda olan kızların bir kısmı bu
soruyu daima sorar. Sanki biri gittiğinde öteki yerini doldurmaya
çalışıyormuş gibi, bu en büyük eksiğimi(!) bana
hatırlatmaktan zevk alırlar.
Fakat
gerçekten merak ettiğim şey, neden? Yani neden üzülmeliyim?
Neden umursamalıyım? Benim bu şekilde yaşıyor oluşumu garip
kılan ne? Kafamı meşgul eden daha farklı unsurların olması ne
kadar anormal olabilir? Yorulmuş ve uğraşma isteğimi kaybetmiş
olmam, bir ihtimal değil midir bu da?
“Bence
artık bir sevgili bulmalısın. İyi çocuksun.”
Bu
da son nokta olmuştu zaten. Çünkü tüm iyi çocukların bir
sevgilisi olmalı. Ayrıca, iyi çocuk olmayı isteyen kim ulan?
Kesit
1
Farkındalık
“Rüzgar,
bi baksana.”
Sınıfın
diğer köşesinden gelen bu ani seslenişe tepkisiz kalmadım. Beni
çağıran ufak kız grubuna doğru yöneldim. Suratlarındaki
gülümsemeden, keyifli bir
sohbetin ortasında oldukları anlaşılıyordu.
“Senin
hiç sevgilin oldu mu?”
Ansızın
'Yine mi bu soru'
diye lanet edercesine geçirdim içimden. Böyle
bir soru beklemiyordum açıkcası.
“Hayır,
olmadı.”
“Hadi
ya, hiç mi hoşlandığın biri olmadı.”
“Bilmem.”
“Nasıl
yani? Hoşlandığın bi kız tipi filan da mı yok?”
Bunları
gerçekten anlatmalı mıyım? Bir yanım soruları geçiştirip
gitmem gerektiğini söylüyorken içimdeki farklı bir ses konuyu
iyice dalgaya almam gerektiğini belirtiyordu. Belki de öyle
yapmalıydım. Bir seferlik onların oyununu oynamanın ne zararı
olabilir ki.
“Belki
vardır.”
“Anlatsana.
Merak ettim bak. Nasıl kızlardan hoşlanıyorsun?”
“Aa...
Ben de tam emin değilim ama...”
Ama...
Ama yine de içten içe sevdiğim, sevebileceğimi bildiğim birkaç
şey vardı. Bu işler sipariş verir gibi olacak cinsten değil,
biliyorum fakat yine de her insanın hoşuna giden birkaç detay
vardır.
Ve sanırım ben onların ne olduğunu biliyordum. Daha önce bunun
üzerine düşünmemiştim. Ancak şu anda, bu soru karşısında
biraz kafa yorunca ne istediğimin farkına varmıştım sanki.
“Sanırım
sert kızlardan hoşlanıyorum. Hani, nasıl desem, kendini ve
arkadaşlarını ezdirmeyen, dik duran, mücadele eden, yeri
geldiğinde karşısındaki insanı dövebilecek...”
Kendimi
fazla kaptırmış olmalıyım, konuşurken beni ciddi bir şekilde
dinlediklerini fark etmiştim.
İşin içine biraz espri katıp konuyu
dağıtmam gereken nokta gelmişti. Belki de geç bile kalmıştım.
“Ve
biraz da bilgisayar oyunları ile arası iyi olsa fena olmaz hani.
Gidip de iki el Tekken atalım dediğimde bana 'o ne be?' demesini
istemem açıkcası.”
“Tekken
ne be?”
“Tam
olarak bundan bahsediyorum işte. O yüzden hiç şansın yok.”
Gülmeye
başlamışlardı. Eh, beklediğim fırsat da buydu açıkcası.
Gereğinden fazlasını anlatmış olduğumu düşünerek yavaş
yavaş uzaklaştım yanlarından.
Nedense
konuşmam gerektiğini hissettiğim bazı anlarda, ağzımı açtığım
saniyeden itibaren söylemem gerekenden çok daha fazlasını
söylemiş gibi bir hisse kapılıyorum. Hem içine kapanık hem de
pozitif bir insan olmak zor bir iş tabi; bu ikilinin tadı
birlikteyken güzel olmuyor genelde.
Yine
de dürüst olmak gerekirse arada konuşmak benim de hoşuma gidiyor.
En azından bazı detayları konuşurken fark ediyorum. Misal, birkaç
dakika öncesine kadar ne tür kızlardan hoşlandığımı
bilmiyordum bile. Şaka bir yana tarif ettiğim gibi bir kız karşıma
çıksa direk evlilik teklif ederdim herhalde.
…
Dalga
geçiyorum tabi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder