Karanlıkta uyandım.
Bu gece de kendimi istemsizce karanlığın kucağına
bıraktım. O, kalın; can yakan kolları ile beni çevrelerken sessizce durup
sonumu bekledim.
Aslında çığlık atıyordum. Dışarıdan duyulmuyordu belki
ama içten içe boğazlarımı yırtarcasına çığlık attığımı biliyordum. Sessiz
çığlıklarım...
Sonsuzluk hissi bu olsa gerek. Gözün görmediği, kulağın
herhangi bir ses duymadığı; zamanın geçip geçmediğini dahi anlayamadığın o an.
Tüm algılarımı kaybetmiştim. Düşüncelerim de kendi sağlık sınırını aşmak
üzereydi.
Derken bir rahatlama hissettim. Hareket edebildiğimi fark
ettim. Anlaşılan tüm algılarım ölmemişti. Karanlık, sonunda o kalın kollarını çekmişti.
Ama neden?
Yürümeye başladım. Her yer dümdüzdü. Ne bir tümseğe
takılıyor, ne de herhangi bir nesneye çarpıyordum. Tenime çarpan rüzgar
hissinden mahrumdum fakat kapalı bir alanda bulunmadığımın da farkındaydım.
Neredeyim ben?
Sonrasında aklımda o fikir belirdi. Muhtemelen şu an onun
oyununu oynuyordum. Beni izlemekten, yapacaklarımı tahmin etmekten zevk
alıyordu belki de. Bu düşüncenin kafamda belirmesi ile bulunduğum yerde bağdaş
kurarak oturmam bir oldu.
“Hayır!” dedim. Çok garip. Bu sefer kendi sesimi de
duyabilmiştim. “Senin oyununu oynamayacağım!”
Herhangi bir cevap yoktu. En ufak bir tepki dahi
oluşmamıştı. Yine de hissedebiliyordum... Üzerimdeki o iğrenç gülümsemeyi,
karanlığın pis kokulu nefesini hissedebiliyordum.
O anda burnumun artık koku alabildiğini de fark etmiştim.
İçimde çocukca bir neşe belirdi. Benden alınan ne varsa birer birer geri
geliyordu. Heyecanlandım. Ayağa kalkıp koşmaya başladım.
Esinti vardı... Dalga sesleri eşliğinde gelen bir esinti.
Hissedebiliyordum. Toprağın tatlı kokusunu duyup kuşların cıvıltısı ile dans
edebiliyordum.
Fakat neden hâlâ göremiyordum?
Derken yine yokluğun içinde bulmuştum kendimi. Adımlarım
yavaşlayıp, vücudum hareket etmeyi kestiğinde çevremde en ufak bir ses, his
veya koku kalmamıştı. Yine hissetmiştim o elleri çevremde. Karanlık beni sıkı
sıkıya tutuyor, verdiği ne varsa geri alıyordu.
“Beni bırakmayacaksın değil mi?” diye sordum. Sesim
çıkmamıştı...
“Burada sonsuza dek oyuncağın olarak kalacağım değil mi?”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder