12 Nisan 2013 Cuma

Yaz Ayları


           “Yaz aylarını sevmiyorum.”
            Normal bir zamanda bana gelip “Yaz dönemi” ile ilgili ne düşündüğümü soracak olsanız kesinlikle vereceğim cevap budur. Bu konuda da çevremdeki birçok insandan az laf işitmemişimdir.
            Kendimi daima Kış’ın, soğuğun insanı olarak görmüşümdür. Soğuk beni rahatsız etmez, üşümeyi, gerekirse de üşüdüğüm için hasta olmayı severim. Zaten soğuğa karşı çözüm de basittir. Üşüyor muyum? Biraz kalın giyinirim. Hâlâ yeterli değil mi? Daha da kalınını bulurum o halde. İki kat giyinirim. Olmadı ateş yakar üstüne otururum!
            Ama olay Yaz aylarına, sıcağa geldiğinde aynı şeyi söyleyemiyorum. Yaz aylarından bahsederken “Sıcak mı? İnce giyinirim. Hâlâ yeterli değil mi? O halde soyunur çırılçıplak dolanırım!” diyemiyorum. O şekilde insan içine nasıl çıkabilirim ki?
            Diğer yandan sıcak söz konusu olduğunda çıplak olsanız bile direnemediğiniz bir nokta var. Sıcaklık, çıplaklık ile dengelenebilen bir şey değil. Soğuğa karşı sıcağı (kıyafetler) kullanarak direniyoruz fakat söz konusu sıcak olduğunda soğuğu kullanarak değil, sıcaktan kurtularak kendimizi korumaya çalışıyoruz. Giyebileceğimiz, yanımızda rahatça gezdirebileceğimiz bir “soğuk” yok ortada.
            Böyle bir durumda Yaz aylarını sevmemi kim bekleyebilir ki? Henüz “terleme” detayından bahsetmiyorum bile. Ya da Yaz aylarında, özellikle de toplu taşıma araçlarındaki rahatsız edici görüntülerden...
            Ama, tüm bunlara rağmen yine de Yaz’ı/Bahar’ı sevdiğim noktalar da var tabi. Benim gözümde genelde “sıkıntıları” güzelliklerini bastırıyor olsa da sadece o aylarda yaşanan tatlılıkları da unutmak istemiyorum.
            Yaz demek birçok insan için “tatil” demek. Yatıp dinlenmek, doya doya gezip eğlenmek, iş/okul hayatının yorgunluğundan ve sorumluluklarından kısa bir an için olsa dahi uzaklaşabilmek demek. Şahsen bu hayatta beni doya doya tembellik edebilmek, istediğim kadar yatıp herhangi bir sorumluluk hissetmeden istediğimi yapabilmek kadar mutlu eden bir şey daha zor bulunur.
            “Özgürlük nedir?” sorusunun da benim zihnimdeki cevabı budur zaten: “İstediğim kadar uyuyabilmek.”
            Bir de o ayların rahatlığı var tabi. Şöyle sakin bir Bahar akşamı, ne bunaltan ne de insanı üşüten, hafif, insanı rahatlatan; insanda kucaklayıp bir daha bırakmama, gitmesine izin vermeme hislerini uyandıran bir esinti eşliğinde sahil yürüyüşleri...
            Bu söylediğimi çok nadir yapabildiğim için içimde büyük bir özlem de yok değil. Bazen sadece gecenin bir yarısı kendimi sahilin kenarına atıp, sabaha kadar gece göğünü izleyerek, dalga seslerini dinleyip kendimi serin rüzgarların esintilerine bırakarak uyumayı o kadar istiyorum ki.
            Ve bu noktada da kendime “Dünya’ya dön.” demek dışında yapabildiğim bir şey olmuyor. Gece esintisinde uyumak mı? Soyulmaya, zarar görmeye bu kadar meraklıysam önümde bir engel yok tabi. İnsanların başkasının elindekilere bu denli göz diktiği, güven kavramının neredeyse yok olduğu bir çağda böyle “rahatlamalar” anca hayallerde kalıyor...
            Bir de gün vakti, güneş ile aram her ne kadar kötü olsa da yeşilliklerin arasında dolaşıp, bir ağacın gölgesinde otururken duyabileceğiniz o cıvıl cıvıl, insanın içini kelimelere dökemediği bir huzur, bir mutluluk ile dolduran kuş sesleri vardır ki o anların, verdikleri o hissin sonsuza kadar sürebilmesini ne kadar arzu ettiğimi ben dahi bilmiyorum.
            Sadece elime bir kitap alıp o ağacın altına oturmayı, bambaşka bir dünyaya yolculuk etmeyi istiyorum. Bu da sadece istek olarak kalabilen, gerçekleştiremediğim arzulardan biri işte. Ben o ağacın altına otururum oturmasına ancak birkaç adım ötemde duran yol; arabaların, bağrışan insanların yaptığı gürültüler o tatlı kuşların seslerini bastırıyorken başka bir dünyaya yolculuk etmek...
            Bunları düşünürken fark ediyorum ki ben aslında Yaz aylarını sevmek istiyorum, bu konuda elimden geleni yapıyorum. Bana izin vermeyenler insanlar. Bu hayatın birçok yönünden tat almaya kendimi açık hissediyorum fakat her seferinde başka bir insan o tadı bozmak için köşede bir yerde bekliyor.
            İnsanları da sevmek istiyorum, hayata, insanlara; bütün canlılara güler bir yüz ile, saf mutluluk ile yaklaşmak için elimden geleni yapıyorum. Ama ben kalabalığın insanı değilim. Sakinliği, sessizliği severim.
            Yaz ayları deyince sıcak dışında aklıma gelen bir diğer şey ise insan kalabalığı; kendini yazın gelişinin verdiği mutlulukla sokağa atmış olan diğer insanlar. Bu yüzden Yaz aylarını sevemiyorum ben. Elimden geleni yapıyorum, ama insanlar izin vermiyor...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder