“Yaz
aylarını sevmiyorum.”
Normal bir zamanda bana gelip “Yaz
dönemi” ile ilgili ne düşündüğümü soracak olsanız kesinlikle vereceğim cevap
budur. Bu konuda da çevremdeki birçok insandan az laf işitmemişimdir.
Kendimi daima Kış’ın, soğuğun insanı
olarak görmüşümdür. Soğuk beni rahatsız etmez, üşümeyi, gerekirse de üşüdüğüm
için hasta olmayı severim. Zaten soğuğa karşı çözüm de basittir. Üşüyor muyum?
Biraz kalın giyinirim. Hâlâ yeterli değil mi? Daha da kalınını bulurum o halde.
İki kat giyinirim. Olmadı ateş yakar üstüne otururum!
Ama olay Yaz aylarına, sıcağa
geldiğinde aynı şeyi söyleyemiyorum. Yaz aylarından bahsederken “Sıcak mı? İnce
giyinirim. Hâlâ yeterli değil mi? O halde soyunur çırılçıplak dolanırım!” diyemiyorum.
O şekilde insan içine nasıl çıkabilirim ki?
Diğer yandan sıcak söz konusu
olduğunda çıplak olsanız bile direnemediğiniz bir nokta var. Sıcaklık,
çıplaklık ile dengelenebilen bir şey değil. Soğuğa karşı sıcağı (kıyafetler)
kullanarak direniyoruz fakat söz konusu sıcak olduğunda soğuğu kullanarak
değil, sıcaktan kurtularak kendimizi korumaya çalışıyoruz. Giyebileceğimiz,
yanımızda rahatça gezdirebileceğimiz bir “soğuk” yok ortada.
Böyle bir durumda Yaz aylarını
sevmemi kim bekleyebilir ki? Henüz “terleme” detayından bahsetmiyorum bile. Ya
da Yaz aylarında, özellikle de toplu taşıma araçlarındaki rahatsız edici görüntülerden...
Ama, tüm bunlara rağmen yine de Yaz’ı/Bahar’ı
sevdiğim noktalar da var tabi. Benim gözümde genelde “sıkıntıları” güzelliklerini
bastırıyor olsa da sadece o aylarda yaşanan tatlılıkları da unutmak
istemiyorum.
Yaz demek birçok insan için “tatil”
demek. Yatıp dinlenmek, doya doya gezip eğlenmek, iş/okul hayatının
yorgunluğundan ve sorumluluklarından kısa bir an için olsa dahi uzaklaşabilmek
demek. Şahsen bu hayatta beni doya doya tembellik edebilmek, istediğim kadar
yatıp herhangi bir sorumluluk hissetmeden istediğimi yapabilmek kadar mutlu
eden bir şey daha zor bulunur.
“Özgürlük nedir?” sorusunun da benim
zihnimdeki cevabı budur zaten: “İstediğim kadar uyuyabilmek.”
Bir de o ayların rahatlığı var tabi.
Şöyle sakin bir Bahar akşamı, ne bunaltan ne de insanı üşüten, hafif, insanı
rahatlatan; insanda kucaklayıp bir daha bırakmama, gitmesine izin vermeme
hislerini uyandıran bir esinti eşliğinde sahil yürüyüşleri...
Bu söylediğimi çok nadir
yapabildiğim için içimde büyük bir özlem de yok değil. Bazen sadece gecenin bir
yarısı kendimi sahilin kenarına atıp, sabaha kadar gece göğünü izleyerek, dalga
seslerini dinleyip kendimi serin rüzgarların esintilerine bırakarak uyumayı o
kadar istiyorum ki.
Ve bu noktada da kendime “Dünya’ya
dön.” demek dışında yapabildiğim bir şey olmuyor. Gece esintisinde uyumak mı?
Soyulmaya, zarar görmeye bu kadar meraklıysam önümde bir engel yok tabi.
İnsanların başkasının elindekilere bu denli göz diktiği, güven kavramının
neredeyse yok olduğu bir çağda böyle “rahatlamalar” anca hayallerde kalıyor...
Bir de gün vakti, güneş ile aram her
ne kadar kötü olsa da yeşilliklerin arasında dolaşıp, bir ağacın gölgesinde
otururken duyabileceğiniz o cıvıl cıvıl, insanın içini kelimelere dökemediği
bir huzur, bir mutluluk ile dolduran kuş sesleri vardır ki o anların,
verdikleri o hissin sonsuza kadar sürebilmesini ne kadar arzu ettiğimi ben dahi
bilmiyorum.
Sadece elime bir kitap alıp o ağacın
altına oturmayı, bambaşka bir dünyaya yolculuk etmeyi istiyorum. Bu da sadece
istek olarak kalabilen, gerçekleştiremediğim arzulardan biri işte. Ben o ağacın
altına otururum oturmasına ancak birkaç adım ötemde duran yol; arabaların,
bağrışan insanların yaptığı gürültüler o tatlı kuşların seslerini bastırıyorken
başka bir dünyaya yolculuk etmek...
Bunları düşünürken fark ediyorum ki
ben aslında Yaz aylarını sevmek istiyorum, bu konuda elimden geleni yapıyorum.
Bana izin vermeyenler insanlar. Bu hayatın birçok yönünden tat almaya kendimi
açık hissediyorum fakat her seferinde başka bir insan o tadı bozmak için köşede
bir yerde bekliyor.
İnsanları da sevmek istiyorum,
hayata, insanlara; bütün canlılara güler bir yüz ile, saf mutluluk ile
yaklaşmak için elimden geleni yapıyorum. Ama ben kalabalığın insanı değilim.
Sakinliği, sessizliği severim.
Yaz ayları deyince sıcak dışında
aklıma gelen bir diğer şey ise insan kalabalığı; kendini yazın gelişinin
verdiği mutlulukla sokağa atmış olan diğer insanlar. Bu yüzden Yaz aylarını
sevemiyorum ben. Elimden geleni yapıyorum, ama insanlar izin vermiyor...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder